SELFIE ÇUBUĞU

SELFIE ÇUBUĞU

2015 yılının en güzel haberlerinden biri, müzelerin selfie çubuklarını yasaklamaya başlamasıydı. Bir yasağın nesi güzel olabilir diyenler çıkacaktır. Ancak “gelecek için” bu yasağın büyük faydası var. Zira selfie çubuğu ile fotoğraf çekenler, artık tüm doğal ve kültürel göstergelere ve ortamlara “selfie çekilen yer” olarak bakmaya başladılar. Artık binlerce yıllık tarihin bellekleri olan göstergeler, bir selfie’ye kurban edilmekte, sadece bir fon nesnesine dönüşmekteler. Bilgi, kültür nesnesi olmaktan, tarihin binlerce yıllık belleği olmaktan çıkıp, dudaklarını büzerek bakan birinin arkasında bir selfie nesnesi olmaya adım adım yol almak. Eski zamanlarda fotoğrafları anlatırken; Artemis... Kadim Anadolu kültürünün önemli ana tanrıça figürlerinden... diye başlardı. Bugün ise “ben ve artemis”... Hayat sadece “selfie için yaşamak” haline geliyor. Büyük yazar Gabriel Garcia Marquez, yaşam öyküsünü yazdığı kitabına “anlatmak için yaşamak” adını koymuştu. O kitabın her satırında, “damıtılmış hayat” yer alıyordu. Bugün ise “büzüştürülmüş dudaklar ve selfie” sığlığının ötesi yok. Herkesin ‘marka’ olması üzerine konuşulduğu zamanımızda, bu çılgınlığın ‘reklam’ diliyle bir karşılığı yok. Neden mi? Reklam fark yaratır. Bu yapılanlar ise farkları yok ediyor. Diğer tarafta ise 35 yıl sonrasında, bugünden çok farklı bir iklime sahip dünya tasviri var. Nasıl yeni dünyaya hazırlanıyoruz diye sorulduğunda; “büzüşmüş dudaklar”la... Ama olsun selfie çubuğu, en yararlı buluşlardan biri seçilmiş.